Kent merkezi, kuzeyde deniz kıyısından, güneyde Boztepe’nin zirvesine kadar düzensiz teraslar şeklinde yükselir. Değirmendere, Kuzgundere (aynı zamanda Tabakhane olarak da bilinir) ve Zağnos dereleri, yerleşimi güneyden kuzeye doğru derin boğazlarla ayırmıştır. Tabakhane ile Zağnos dereleri arasında kalan, düzensiz yüksek bir masa formundaki alanda, kentin bilinen en eski yerleşim kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Bu durum, Trabzon isminin eski Yunanca “masa”, “trapez” ya da “yamuk” anlamına gelen “trapezos” kelimesinden türediği görüşünü güçlendirmektedir. Aslında, Trabzon ismi ilk kez, M.Ö. 4. yüzyılda Yunan komutanı Kesnophon’un kaleme aldığı ve olayları anlatan “Anabasis” adlı antik eserde Trapezos olarak geçmektedir.

İyon kökenli Miletoslular, Batı Anadolu’dan sonra M.Ö. 7. yüzyılda Karadeniz kıyılarına gelerek koloni kentler kurmuşlardır. Trabzon da, merkezi Sinop olan bu koloniler arasında yer almakta olup pek çok araştırmacı, kentin ilk kuruluşunu bu döneme dayandırır. Buna karşın, Kolkhlar, Driller, Makronlar gibi yerli kavimler, Trabzon ve çevresinde çok daha eski zamanlardan beri yaşam göstermişlerdir.
Aynı yüzyılda, Karadeniz Bölgesi’nde Kafkasya’dan gelen Kimmerler ve sonrasında İskitlerin saldırılarına maruz kalınmıştır. Ancak, bu akınların kolonilerin kuruluşundan önce mi yoksa sonra mı gerçekleştiği konusu hâlâ tartışmalıdır. M.Ö. 6. yüzyılda Trabzon, Perslerin hâkimiyetine girerek “Pont Kapadokyası” adı verilen satraplık bünyesine dahil olmuştur.
Makedonya Kralı Büyük İskender, M.Ö. 334 yılında Anadolu’daki Pers hakimiyetine son vererek bölgedeki güç dengelerini değiştirmiştir. İskender’in ani vefatı sonrası ortaya çıkan karışıklık döneminde, Pont satrabı II. Ariantes’in oğlu Mithridates, yerli halkın desteğiyle Karadeniz’de Pontus Devleti’ni kurmuş; Trabzon da M.Ö. 280 yılında merkezi Amasya olan bu devletin sınırlarına girmiştir.
M.Ö. I. yüzyılda batıda güç kazanan Romalılar, Anadolu’yu da işgal etmeye başlamış; Roma kralı Pompeius’un, Pontus Kralı V. Mithridates’i Kelkit Vadisi’nde bozguna uğratması sonucu Pontus Krallığı dağılmıştır. Böylece Trabzon, M.Ö. 66 yılında Roma yönetimine geçmiş; Avgustus’un iktidara gelişiyle M.Ö. 27’den itibaren imparatorluk dönemi başlamıştır. Avgustus’un idari düzenlemesi sonucunda Trabzon, “Pontus Polemoniacus” adı verilen vasallık kapsamında yer almış; İmparator Tiberius döneminde (M.S. 14–37) ise Kapadokya Eyaleti sınırları içinde bulunmuştur. İmparator Nero zamanında (54–68) serbest kent statüsüne kavuşan Trabzon, bu dönemde “ünlü” ve “zengin” kent olarak tarihçilerde yerini almıştır. Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırlarının savunulmasına önem veren Vespasian döneminde (69–79) ise Trabzon, Kapadokya–Galatya Eyaleti’ne dahil edilmiştir.

Ünlü Roma İmparatoru Hadrian döneminde (117–138) imparatorluk genelinde olduğu gibi Trabzon’da da kapsamlı imar çalışmaları yapılmış; birçok dini ve askeri yapı, yol, su kemeri ve uzun süreye kadar kalıntıları gözlemlenebilen yapay bir liman inşa edilmiştir. Ancak Hadrian sonrası Trabzon’un parlak dönemi sona ermiş, 244 yılında kent para basma yetkisinden mahrum bırakılmıştır. Roma döneminde basılan Trabzon sikkelerinin ön yüzünde Roma İmparatorlarının büstleri yer alırken, arka yüzünde Pontus Krallığı döneminden kalma mitolojik figürler ve Grekçe yazılar kullanılmıştır.
Trabzon, 276 yılında Doğu Karadeniz Bölgesi’ne akın düzenleyen Gotlar tarafından saldırıya uğrayarak tamamen yanıp yıkılmıştır. Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, 4. yüzyılın başında Diocletian, Maximian, Constantinus ve Galerius’tan oluşan yönetim döneminde, Trabzon’da yeniden bazı imar faaliyetlerine başlandığı, Trabzon Müzesinde yer alan bir Latince kitaba dayalı olarak anlaşılmaktadır.
Roma İmparatorluğu’nun 395 yılında ikiye ayrılmasıyla Trabzon, merkezi İstanbul olan Doğu Roma/Bizans İmparatorluğu’nun sınırlarına girmiştir. Bizans İmparatoru Justinianus (527–564) döneminde kent surları restore edilerek yeni imar faaliyetleri başlatılmış; Heraclius zamanında (610–641) imparatorluk askeri bölgelere ayrılmaya başlanmış, Trabzon ise Teophilos döneminde (829–842) kurulan Khaldia Teması’nın merkezi haline gelmiştir.
Müslüman Araplar, 8. yüzyılın başlarından itibaren Anadolu’ya düzenledikleri baskınlar sırasında Doğu Karadeniz ve Trabzon’a da ulaşmışlardır.
Bizans İmparatorluğu’nun 1204’te IV. Haçlı Seferleri sonucu Latinlerin eline geçmesi üzerine, imparator I. Andronikos Komnenos’un İstanbul’dan kaçan torunları Alexios ve David, Gürcü Kraliçesi Tamara’nın desteğiyle 1204’te Trabzon’da bağımsız Komnenos Krallığı’nı kurmuşlardır. Anadolu Selçukluları ile evlilik bağı kurarak ve vergi ödeyerek siyasi varlıklarını sürdüren Komnenos Krallığı, I. Manuel Komnenos döneminde (1238–1265) en parlak günlerini yaşamış; Gümüşhane’deki gümüş madenlerinin etkisiyle ekonomik olarak güçlenen Manuel I’in sikkelerinde “en mutlu” unvanı yer almıştır.
I. Bayezid’in 1398’de Samsun yöresini ele geçirmesinin ardından, Trabzon Komnenos Krallığı Osmanlı Devleti’ne yıllık vergi ödemek zorunda bırakılmıştır. Kral David Komnenos, iktidarı döneminde (1458–1461) vergi ödemeyi durdurarak önceden ödediklerini Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan aracılığıyla geri talep etmiş ve Osmanlılara karşı Avrupa’daki büyük devletlere ittifak çağrısında bulunmuştur. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet önderliğindeki Osmanlı kuvvetleri bölgeyi kuşatarak 1461 yılında Trabzon’u ele geçirip Komnenos hâkimiyetine son vermiştir.

Osmanlı döneminde Trabzon, ilk olarak eyalet ve sancak olarak şehzade ile mutasarrıflar tarafından yönetilmiştir. İlk sancak beyi Hızır Bey olarak bilinirken, 1470 yılında sancak beyliği genç Şehzade Abdullah’a verilmiş; Abdullah, annesi Şirin Hatun ile birlikte 1479’a kadar Trabzon’da ikamet etmiştir. Yavuz Sultan Selim de şehzadeliği sırasında (1491–1512) Trabzon’da Sancak Beyliği görevinde bulunmuş; sonradan Kanuni unvanını alacak olan oğlu Sultan Süleyman burada dünyaya gelmiştir.
yüzyılda, merkezi Batum olan Lazistan Sancağı ile birleştirilen Trabzon, eyalet statüsüne kavuşarak bu yeni idari yapının merkezi haline gelmiştir. 1867’de kentte çıkan büyük yangın, birçok kamu binasının yanmasına neden olmuş ve Trabzon daha sonra yeniden düzenlenmiştir. 1868’de vilayet ilan edilen Trabzon’a, merkezin yanı sıra Lazistan, Gümüşhane ve Canik Sancakları da eklenmiştir.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, 14 Nisan 1916’da Rus ordusu Trabzon’a saldırmış; Trabzonlu milis kuvvetleri bu saldırı esnasında gerilla savaşı vererek direnmiştir. Bu süreçte, cepheye gönderilmek üzere Hamidiye Zırhlısı’nın desteğiyle Trabzon Limanı’na gelen cephane, coşku içinde Trabzonlu gençler tarafından boşaltılarak Maçka’ya taşınmıştır. Çaykara’daki Sultan Murat Yaylası (10 Haziran 1916), Of’taki Baltacı ve Arsin’deki Yanbolu Dereleri’nde yapılan başarılı savunmalara rağmen, düşmanın Trabzon’a girişine engel olunamamış; dolayısıyla Rus ordusu 14 Nisan 1916’da şehre girmiştir. Rusların Trabzon’da yaklaşık bir yıl, on ay ve on günlük süre boyunca kalması esnasında özellikle Rumlar ve Ermeniler, yerli halka ağır işkenceler uygulamış, sayısız can kaybına yol açılmıştır.
1917’de Rusya’da gerçekleşen Bolşevik Devrimi sonucunda Çarlık Yönetimi yıkılmış, Rus ordusunda büyük bir panik başlamış ve bu durum Rusların Trabzon’dan çekilmesine neden olmuştur. Aynı zamanda, batıdan doğuya ilerleyerek Karadağ’da toplanan Türk çeteleri, Akçaabat’a inip Yüzbaşı Kahraman Bey komutasında üç koldan Trabzon’a doğru yürüyerek 24 Şubat 1918 tarihinde şehre girmişlerdir.
Cumhuriyet döneminde, Ulu Önder Atatürk’ün Trabzon ziyareti üç kez gerçekleşmiş; 1924, 1930 ve 1937 yıllarında yapılan bu ziyaretlerden ilki 15 Eylül 1924’te gerçekleşmiş ve Trabzonlular tarafından “Atatürk Günü” olarak benimsenerek kendisine bir telle anılmıştır.

Bu şekilde, yüzyıllara yayılan zengin tarihi, kültürel mirası ve yaşanmışlıklarıyla Trabzon, farklı medeniyetlerin izlerini günümüze taşıyan, dinamik ve köklü bir kent olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.
FETİH (15 AĞUSTOS 1461)
1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethedip Bizans İmparatorluğu’nu yıkmasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun temelleri atılırken, doğu sınırlarının güvence altına alınabilmesi için Trabzon’un fethinin elzem olduğu kanaatine varılmıştır. Bu amaç doğrultusunda hazırlıklar tamamlanıp, donanma ve kara kuvvetleri Trabzon yol almıştır. 1461 yılında, Fatih Sultan Mehmet’in bizzat başkanlık ettiği ordu, Komnenos Krallığı’nın başkenti olan Trabzon’u kuşatmış; uzun süren direnişin ardından kent teslim olmuş ve böylece Trabzon, Türklerin egemenliğine girmiştir.
Trabzon’un Osmanlı’ya katılması sonrasında, Fatih Sultan Mehmet kentte birkaç gün kalmış; ardından Gelibolu Sancak Beyi Kazım Bey’i Trabzon valisi olarak atamış ve yola çıkmıştır. Bir süre müstakil sancak olarak idare edilen Trabzon, daha sonra II. Bayezid’in oğlu Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyi olarak görevlendirilmiş ve bu durum “şehzade şehri” unvanının kazanılmasına vesile olmuştur.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞLARI SIRASINDA TRABZON
Birinci Dünya Savaşı’nın en ağır darbelerini alan şehirlerden biri olan Trabzon, Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etmesiyle 1 Kasım 1914’ten itibaren doğu hududunu aşarak Türk topraklarına ilerleyen kuvvetlerin hedefi haline gelmiştir. Doğu Karadeniz kıyılarını ele geçirip Anadolu’yu kontrol altına almak isteyen Rus orduları karşısında, Türkiye 3 Kasım’da Almanya’nın yanında savaşa katılmış ve 14 Kasım’da “Cihad-ı Mukaddes” ilan etmiştir.

Rus savaş gemilerinin Karadeniz limanlarını bombalamasıyla Trabzon adeta ateş altında kalmış; özellikle 17 Kasım 1914’te 23 parçalık bir Rus donanması, kente yönelik düzenlediği bombardımanla büyük yıkım ve can kaybına neden olmuştur. Ardı ardına gelen bombardımanlarda, 8 Şubat ve 11 Şubat 1915 tarihlerinde gerçekleşen saldırılar neticesinde Trabzon ağır hasar almış ve 1000’den fazla insan hayatını kaybetmiştir. Rus kuvvetleri, 23 Ocak 1916’dan itibaren kıyı saldırılarını şiddetlendirirken, 17 savaş gemisinin desteğiyle düzenlenen bu saldırılar sonucunda Türk birlikleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu esnada, Yavuz adlı savaş gemisi Trabzon’a ulaşmış; 32 ağır makineli tüfek, bir batarya, dağ topu ve Kafkasya cephesinde kullanılmak üzere iki uçak getirilmiştir. İstanbul’dan beklenen yardımı alamayan 3. Ordu Komutanı Kamil Paşa, birliklerini Ilıca yönüne çekince, 16 Şubat 1916’da Ruslar Erzurum’u işgal etmiştir.
TRABZON’UN İŞGALİ
Donanmanın desteğiyle, Rus kuvvetleri 24 Şubat 1916’da Rize’yi ele geçirmiştir. Of sınırlarına kadar ilerleyen Rus birlikleri, Baltacı Deresi çevresinde yerel halkın oluşturduğu kuvvetlerle karşılaştığında, kahramanca savunmalar yaşanmıştır. Trabzon halkı, 22 gün 22 saat süren direnişin ardından, düşmanın deniz ve kara saldırılarının yoğunluğu ve dış destek eksikliği sebebiyle geri çekilmek zorunda kalmış; bu durumda 15 Mart 1916’da Of ilçesi düşman kontrolüne geçmiştir.
Ardından Sürmene’nin işgali gerçekleşmiş ve düşman güçleri Trabzon kapılarına kadar ilerlemiştir. 18 Nisan 1916’da, Trabzon Rumlarından oluşan bir heyet, Türklerin 15–16 Nisan’da şehri boşalttığı bilgisini General Lyhkov’a ileterek şehre davet talebinde bulunmuş; bu davet ve azınlıkların kontrolsüz karşılama törenleri sonucunda, Erzurum Caddesi üzerinden Belediye Meydanı’na giren işgal kuvvetleri, şehrin teslim alınmasını sağlamıştır. Böylece, Trabzon’da acı dolu esaret ve muhacirlik günleri başlamış; şehirde ve çevre köylerde kalmaya mahkum olan Müslüman halka ağır işkenceler uygulanmıştır. Özellikle yerli Rum ve Ermeni unsurlar, neredeyse sistematik bir katliam ve yağmalama sürecine girişerek, değerli eşyalar ile kültür ve sanat eserlerini sandık sandık alıp Rusya’ya götürmüş; hiçbir yer yağmalamadan geçilememiştir. Ancak, düşmana karşı kahramanca mücadele eden Trabzonlu yiğitler, hain Rum ve Ermeni çetelerini saf dışı bırakmıştır.
TRABZON’UN KURTULUŞU
1917’de Rusya’da gerçekleşen Bolşevik devrimi sonrası Rus ordusunda büyük bir panik baş göstermiştir. Geri çekilmek zorunda kalan Ruslarla 18 Aralık 1917’de Erzincan Antlaşması imzalanmış; ancak Ermeniler bu antlaşmaya uymayarak Türkler aleyhine katliamlara girişince, Ordu Komutanı Vehip Paşa ileri harekat emri vermiştir. 11 Şubat 1918’de genel harekât emrinin verilmesinin ardından, ordumuzun bir kolu Kafkasya’ya doğru ilerlerken, Trabzonlu Albay Hamdi Bey (Pirselimoğlu) komutasındaki 37. Tümen, Giresun’dan 123. alay takviyesiyle birlikte Trabzon’a doğru hareket etmiştir. Bölgedeki düşman çetelerini saf dışı bırakarak ilerleyen birliklerimiz, 14 Şubat 1918’de Vakfıkebir’i, 18 Şubat 1918’de ise Akçaabat’ı geri almıştır. Birkaç gün içinde çevreyi tamamen düşmanlardan temizleyen birlikler, 24 Şubat 1918 tarihinde Trabzon’a ulaşarak şehri kurtarmıştır.

Trabzon ve Trabzon halkının yaklaşık iki yıl süren esaret ve muhacirlik çilesi sona ermiştir. Osmanlı Devleti, Brest-Litovsk Anlaşması ile doğudaki topraklarını istiladan kurtarmış olsa da, Trabzon kurtuluş sevinci yaşayamamıştır. Çünkü hicretten dönen halk, harabeye dönmüş şehirde yoksulluk ve sefaletle karşılaşmıştır. Üstelik, yüzyıllar önce Türkler tarafından camiye çevrilen eski kiliselerde namaz kılınması yasaklanmış; bu yapılar Rumlara devredilmiştir. Türk matbaalarının imkânlarından faydalanılarak “Trapezuntsıy Veyenny Lisok (Trabzon Askerî Gazetesi)” adı altında Rusça bir gazete yayımlanmış; bu gazete 1916–1917 yılları arasında dört ay süreyle basılmıştır. Dönemin en acı olaylarından biri ise, Rusların vilayet arşivlerini yok etmesidir.